OPORTÜNİZM NEDİR?
Kitabın ilk baskısı, “Oportünizm Nedir?” adıyla, 1970’de yapılır. (TMY-Tarihsel Maddecilik Yayınları, Istanbul, 1970, 122 sayfa) [1,2,3] Daha sonraki yıllarda başka yayınevlerince çeşitli baskıları yapılır. Bunlardan bazıları, Kıvılcım yayınları, 1977’de aynı isimle, Derleniş Yayınları, 1978’de, diğer iki kitabı da içine alarak üç kitabı bir arada olarak, Sosyal İnsan yayınları, 2011’de aynı isimle yayınlar.
Kitaptaki,1 Ağustos 1970 tarihli sunuş yazısında Kıvılcımlı, “ Aşağıdaki eleştiriyi beş-altı ay önceden beri yazmış, yayınlama olanağını bekliyorduk...” diye yazar. 1970 sonbaharında yayınlanan kitabın, 1970 başlarında kaleme alınmıştır. 1970 yılı Kıvılcımlı’nın birçok kitabının arka arkaya basıldığı, yayınlandığı yıldır. Oportünizm Nedir? başlıklı çalışma aslında diğer iki çalışma olan, Halk Savaşının Planları ve Devrim Zorlaması Demokratik Zortlama adlı çalışmalarla birlikte 3’lü bir inceleme olarak düşünülmüş ama sonra ayrı kitaplar olarak peş peşe yayınlanmış. İncelemenin ilk kitabı Oportünizm Nedir?’in devamında sırasıyla Halk Savaşının Planları ve Devrim Zorlaması Demokratik Zortlama (TMY, Ekim 1970) yayınlanmıştır. Bu konu, yani “Üçlü” olarak hatta tek kitap olarak düşünülmüş bu çalışma, gerek Kıvılcımlı’nın açıklamalarından, incelemenin planından, ilk yayınlanan Oportünizm Nedir ‘in hemen 3.sayfasındaki I., II. ve III. Kitap ların başlık ve alt-başlıklarının verilmesinden gerekse de Fuat Fegan’ın notundan anlaşılmaktadır. Kıvılcımlı, ilk kitabın yani “Oportünizm Nedir” in Sunuş’unda:
“Bu kitabın birinci ayrımında: Oportünizm konusunu inceledik” der.
Fuat Fegan’ın, IISH’daki Kıvılcımlı Arşivindeki, ilgili dosya-klasör deki orijinal dokümanların başına eklediği açıklayıcı notlardan, 2.7.1976 tarihli olanından bir alıntı:
“ ‘Üçlü’nün yazılışı 1969 sonları ile 1970 başlarıdır. Bazı makaleler hariç. Tam o sıralarda prostat hastalığı baş göstermişti. Bu yüzden zamanının çoğunu evinde geçiriyordu. Bir gün gittiğimde, Abdülkadir Pirhasan [Vedat Türkali] da oradaydı. ‘Üçlü’nün yayınlanmasını eleştirecek oldu. Kıvılcımlı’nın cevabı kesindi:
Ne diyorsunuz siz? Geç bile kaldım…” [4]
Evet Kıvılcımlı çok haklıdır. 15-16 Haziran yaşanmıştır, yüzbinlerce işçi emekçi ayaklanmıştır 70’in haziranında. Kıvılcımlı var gücüyle yazar, yayınlar, ordan oraya koşturur, seminer verir, konuşur, anlatır…
Diğer iki kitapla birlikte bu kitaba da ait orijinal el yazması notlar,(bir sayfa ek de paylaştık) daktilo sayfaları IISH’daki arşivde bulunmaktadır. Ayrıntılı çalışma yapmak isteyenlerin kullanımına açıktır.
Kitap 4 ana Ayrım dan oluşmaktadır. Ayrımlara geçmeden, 1.08.1970 tarihli Sunuş dan alıntılar. Başlı başına çok önemli saptamaları içeren bu kısacık sunuş yazısı özellikle son iki paragrafı ile bu incelemenin bu “Üçlü” nün önemini bir kez daha gözler önüne sermektedir. Sunuş, ilk satırından itibaren, 450 sayfadan fazla olan bu kapsamlı çalışmanın ip uçlarını, ana halkalarını en özet ve somut haliyle açıklamış. Bu anlamda da olağanüstü önemde bir yazıdır ve Kıvılcımlı’nın yazılarında ayrı bir öneme sahiptir.
“ Türkiye İşçi Sınıfı hepimizden er davrandı: Kılıcını ortaya attı. Her türlü “Devrimci” aydın gevezeliğine en kestirmeden keskin karşılığını bir vuruşta verdi. Artık sözün yeri kaldı mı? Aşağıdaki eleştiriyi beş-altı ay önceden beri yazmış, yayınlama olanağını bekliyorduk… Türkiye İşçi Sınıfı üstüne, bilir bilmez çok spekülasyonlar (düşünce hava oyunları) yapıldı. Biz Türkiye’nin Eneski Sosyalistleri, körün değneği gibi tek bir şey bellemiştik: “Başta İşçi Sınıfımız gelmek üzere”: İkinci Kurtuluş Savaşı (İkinci Kuvayimilliyecilik) olacaktı. Yeni Sosyalistlerimiz mutlak “Yeni” hele “Öztürkçe” söz etmek için “Hızlı” gitmeyi pek beğendiler. 27 Mayıs hepsinin gözlerini kamaştırmıştı. Soyut tartışmalar buradan doğdu.
Türkiye İşçi Sınıfının sübjektif şartları mı, yoksa objektif şartları mı, tam mı değildi, eksik mi idi? Yahut Türkiye’de bir proletarya partisi değil, küçükburjuva partisi için bile, önce Filipincil Demokrasi icazet verir miydi, yoksa ilkin Demokratik Devrim savaşı mı kazanılmalıydı gibi sürü sepet ulemalıklar almış yürümüştü. Kimi aydın gençler arasında neredeyse kan gövdeyi götürecekti.
Bu kitabın birinci ayrımında: Oportünizm konusunu inceledik:
OPORTÜNİZM: Hem aşırı yalın, hem aşırı karmaşık, “kıldan ince kılıçtan keskin” bir sırat köprüsüdür. İnsan Oportünizmin sağından çokça kaçayım derken, bakarsınız solundan yakasını ve paçasını kurtaramaz. Oportünizmi bütün momentleriyle, anlarıyla her yanından kavramak, ona göre uyanık yatmak şarttır. Yoksa aşırıca sağdan sakınayım çabası farkına varılmaksızın insanı soldan “Kör Kuyu” içine kaydırıverir.
Stalin’i mezarında niçin rahat bırakmamalı?..
Şunun için ki, yarım yüzyıldır Türkiye’de: “Bıyığını takan başımıza Stalin kesilmek” aktörlüğüne bayıldı ve bayılıyor. Bu gibiler, acıklı yahut gülünç komedyalarında hep bir şeyi unuttular, unutuyorlar. Birinci kitapçığın ikinci ayrımında ilkin o unutulanı anıyoruz. Sonra, şu lahmacun kadar meşhur edilen “Strateji” deyimini (ama taktik bütünlemesiyle) Sosyalist Literatüre sistemlice sokan kimse Stalin’dir. Niçin soktu? Nasıl soktu?.. Oraları kavranılmadıkça, Strateji adına anlaşılır olmak epey güçleşir.
Ayrıca 2 Mart 1923 günlü: “Az olsun, öz olsun” yazısından sonra Lenin sustu. Kaç devrimci kuşağın Lenin Partisi ve Proletarya İktidarı üzerine Stalin bir oturdu, pir oturdu. Deliksiz otuz yıl, Abdülhamit tahtından indirildi, Stalin ölünceye değin kılına dokunmayı aklından geçireni cehenneme yolladı. Proletarya Diktatörlüğü demek sanki o yumuşak çizmeli, sert alaboz saçlı, çiçek bozuğu Gürcü demek oldu.
Doğru muydu, yanlış m ıydı? Konumuz o değil… Ne var ki biz, Bilimcil Sosyalizmi kuran ve önceden görüşlerin en yanılmazlarını veren Marks-Engels’lerin kaç kez aldandıklarını kıyasıya yazılarında sık sık okuduk. Emperyalizm çağının her karakteristiğini kendi ülkesinin orijinalitesiyle dünyanın alt-üstlükleri içinde şaşmaksızın çizen “Devrimler Kartalı” Lenin, her gün kendi kendisinde ve partisinde birçok yanlışları yakalar ve satranç tiryakiliğiyle göze batırmakta ısrar ederdi… Stalin ömür boyu beş yaşındaki çocuklara dek yanılmaz papalığını ezberletti. Kimin haddine düşmüş Stalin’in burnundan kıl koparmak?
İşte bizim Babil artığı küçükburjuva sosyalisti “Altı Kulaç Bebe Ruhi’lerimiz” Stalin’in o hep en küçültücü yanına yani yanılmaz Rin Papa paranoidliğine tutkundular ve tutkunlaşıyorlar. Oysa bir insan yanılmazlık kuruntusuna düştü müydü artık ondan korkulurdu. Aslına bakılırsa Stalin’in yanılmaz görünüşü ancak ve yalnız Lenin’in metinlerini harfi harfine izleyebildiği ölçüde gerçeğe uygundu. Lenin olmasa, Stalin diye bir yaratık bulunamazdı. Jozif Visaryonaviç Çıkvaşvili adında bir Tiflis eskicisi kalırdı. Stalin olmasa, Lenin’in şahikalığından zerre eksilmezdi.
Lenin ise yanılgı için şöyle der:
“Çoğunlukla öyledirler, kabul edilmiş politika çizgisinin yanlış karakterde olduğuna kanı besleyen politika adamları, dönüşlerini gizlemeye, kütleştirmeye, falan veya filan gerekçeyi az çok kaçınılmaz “tasavvur” etmeye çabalarlar. İnsanın kendi siyasî yanılgısını mertçe ve dürüstçe itiraf etmesi bile kendi başına politik bir büyük eylemdir.” (Lenin, Pitirim Sarokin’in Kıymetli İtirafları, 20 Kasım 1918)
Yanılgısını itiraf etmek “Mertliğine ve dürüstlüğüne” katlanamamak nerelere varır?
En pisi pisine kişicil horoz dövüşlerine varır.
Her sosyal olayın ekonomik temelden sınıf çelişkilerine çıktığı prensibine dayanan Bilimcil Sosyalizm düşüncesinde kişicil politika dövüşü olur mu?
Olur.
Hele kişiler her şeyi küçük dükkân temeline dayanan küçükburjuvaziden iseler: Kişi keçilikleri ve kişi domuzlukları Marksizm kadar güçlü bir sosyal düşünce ve davranış alanını bile yangın yerine çevirebilir hatta bu alan, yeryüzünün en büyük sosyal devrimini başarmış bir “Demir Disiplinli” parti, Lenin’in partisi de olsa domuzlukların ve hırlaşmaların sonu gelmeyebilir. Bunun en korkunç örneğini Lenin anlatır. 24 Kasım 1922 notlarında şöyle der:
“Yakın bir gelecekte ayrılışmaya karşı garantileşmek üzere kenetleşmekten söz etmek istiyorum ve burada sırf kişicil düzende bir sıra düşünceleri incelemeyi öneriyorum.
“Bu bakımdan, kenetleşme probleminde esas nokta, Merkez Komite üyeleri arasında Stalin ve Trotski gibilerin bulunuşunda toplanıyor kanısındayım. Stalin’le Trotski arasında bulunan ilişkiler, bence önlenilmesi mümkün (sakınılabilecek) olan o ayrılışma tehlikesinin belli başlısıdır”.
Yukarıki mektup Kongreye yazılırken: Stalin henüz adı işitilmedik bir çömezdi; Trotski, Merkez Komite’ye karşı ikide bir idareci zart zurtları çıkaran bir kendini beğenmişti. Sonra giderek o kişicil çekişmenin hangi trajedilere vardığını bugün bilmeyen kalmasa gerektir. O trajedilerin baş aktörü daha yuvasını yapınırken, Lenin onu kulağından yakalamış ve şöyle teşhir etmişti: “Stalin Yoldaş Genel Sekreter olur olmaz, elleri arasına sınırsız bir iktidar yoğunlaştırdı ve ben onun bu iktidarı her zaman yeterli bir itina ve ihtiyatla (önünü ardını düşünerek) kullanabileceğinden emin değilim.” (24 Kasım 1922)
“Stalin çok hoyrattır ve bu kusur bizim ortamımızda ve biz Bilimcil Sosyalistler arasında pekâlâ tahammül edilebilir olan
bu kusur, Genel Sekreterlik görevleri içinde artık dayanılır olmaktan çıkmıştır.” (25 Kasım 1922)
Demek kişinin mevki hırsı ve hoyratlığı: Sorumluluk durumu arttıkça tehlikesi de artan bir felâketli aykırılıktır. Çünkü burjuvazi en çok o kanaldan sosyalizmin içine en yangıncı kundaklarını sokar.
“Merkez Komitesinin kenetleşmesinden söz ettiğim zaman, kafamda hep ayrılışmaya (nifaka) karşı alınacak tedbirleri geçiriyorum. Çünkü, iyi anlaşılan, Ruskaya Misl’in ak bekçisi (Gort Blan’ı) (Sanırım C. C. Oldenburg), bu adamların Sovyetler Birliğine karşı giriştikleri savaşta, o ak bekçi birincil olarak, Partimiz içinde ayrılışma çıkarmayı kezliyordu ve bu ayrılışmayı elde etmek için, ikincil olarak, Parti içindeki ağır ihtilafları kezliyordu (fırsat kolluyordu).” (Lenin) “Ak bekçi” sözünün yerine CIA ajanı ile onun Ergenekon aslanı komandosunu geçirelim: Türkiye’de sosyalizmi kundaklayanların ne istedikleri ve nasıl adam kışkırttıkları kendiliğinden anlaşılır. Bu küçükburjuva kişicil hotzotçu zortlamaları önlemenin yolu ne olabilir?
1- Örgütte İşçi Sınıfı üyelerini sayıca ağır bastırtmak.
2- Hoyrat kişilerin yerine: “Daha toleranslı, daha luvayyal (içtenlikli, açık yürekli, dürüst, doğru, sadık, hak yemez), daha uslu edepli, arkadaşlarına karşı daha dikkat ve itina gösteren, daha az kaprisli ve ilh…” olanını geçirmek.
Onun için “Büyük Stratej” sayılan Stalin’in tezeği bile olmamış bizdeki taklitçilerine karşı Stalin’in kimi düşünce ve davranışları üzerine bir açıklama yapmak yerinde olurdu.
Oportünizm ve Stalin araştırmasına Taktik açıdan “Kimi Askercil Elemanlar” ile “TİP ve Devrimci Ortam” ayrımlarını katıyoruz. Taktik konusuna da yeryüzünün en geri “Prusya kafalı” Alman militarizminden örnek vermeyi ibrete değer bulduk. Militarizmde bile Şef ile Örgüt yığını arasındaki ilişkiler gözden geçirilirse, Sosyalistler arasında ilişkiler ile “Demir Disiplin” konuları biraz daha aydınlanmış olacaktır sanıyoruz. Aynı Taktik açıdan “TİP ve Devrimci Ortam” ayrımı ile daha çok pratik yönelişleri tartışmaya ve teklifleştirmeye çalıştık.
“Tarafsızlık” bizim harcımız değil. İşçi çocuğuyuz. Olduk olası: “Başta İşçi Sınıfımız”dan yana düşünüp davranmayı öğrendik. İnsanoğlunun ancak ve yalnız İşçi Sınıfı yanından gerçek İNSAN olacağına inanıyoruz. O noktada en ufak ikircilik geçirenler, “Stalin” olsalar, bizi bağlayamamışlardır ve bağlayamazlar. Bu yazımızda acı da konuşsak, “hak” yemeyiz. Acı sözümüzden ancak “Tatlısu Devrimcileri” alınabilirler. Onlarla ise bir sayımız suyumuz olamaz. Azan yara gibi, aşırı et fırlaması da cehennem taşıyla dağlanır. Hekimcesi, hiçbir hastalık kayrılamaz.
Görev başında ömür merdiveninin son basamaklarına geldik. Kimsenin kara yahut mavi yahut yeşil, ela gözü için yaşamadık. Kimseden Proletarya doğruluğu ve yoldaşlığı dışında hiçbir şey beklemedik. Kimsenin de bizden başka şey istemesine göz yummadık. Görev yapıyorduk, muhallebi değil… Görev yapmada çok iyi biliyoruz; vurmak da vardır, vurulmak da. Hepsi vız gelir ve de gelmelidir.”
Kitap adından anlaşılacağı gibi Oportünizmi anlatır, Nedir? diye başlanır I. Ayrıma. Dönemin Türkiye’sinde en çok kullanılan, özellikle gençler arasında birbirlerini suçlama amaçlı ‘Oportünist’ sözcüğü ile ne kastediliyordu, amaçlanan neydi, ne anlamda kullanılıyordu?
“ Oportünizm nedir?
Toplumda kaç türlü sınıf, zümre, tabaka, eğilim varsa, en az o denli çok çeşitli Oportünizm olur. Bütün Oportünizmlerin bir listesini yapmak, telefon rehberinden büyük ciltleri doldurur. Tek sözle Oportünizm: Sınıf yerine Zümre çıkarına sapıştır.” Çeşit çeşit oportünizmlerin tanımını yapar, örnekler verir. Kıvılcımlı kitap boyunca, sıklıkla Lenin’den, marxist klasiklerden, günlük gazetelerden ve daha birçok kaynaktan alıntılar yapar. O dönem gençler arasında çok popüler olan, Lenin’in eserlerinden, özellikle İki Taktik (1905’de yayınlanmış), Sol Komünizm Bir Çocukluk Hastalığı (1920’de yayınlanmış) gibi( ki bu kitaplar yeni yeni Türkçeye çevrilmektedir, ne kadar sağlıklı çevrildiği, ne kadar okunup anlaşıldığı, orijinallerinden ne kadar takip edildiği tartışmalıdır) Biz biliyoruz ki, Kıvılcımlı ta 1920’lerden itibaren, çok ciddi anlamda, marxist literatürü orijinallerinden (fransızca, Almanca, Rusça…) ve diğer yabancı yayınları, gazeteleri, dergileri, istatistikleri, raporları takip etmiş, her türlü yokluklara, yoksunluklara, zorluklara, olanaksızlıklara rağmen bunları edinmiş ve çok kapsamlı bir kişisel kütüphane oluşturmuş. O günlerden günümüze, o kadar kaç-göç, polis-nezarethane-mahkeme-hapishane yıllarından sonra elde kalmış, korunarak günümüze binbir zorlukla ulaştırılmış ve IISH’da koruma altına alınarak, Kıvılcımlı Arşivinin Kıvılcımlı Kitaplığı bölümünde bile küçümsenmeyecek miktarda ve önemde Kıvılcımlı’nın eserlerini yazarken başvurduğu kitaplar vardır.( Marx, Engels, Lenin, Troçki, Stalin’den Almanca, Rusça, Fransızca, İngilizce, 1920’li 30’lu ve daha sonraki yıllarda yayınlanmış, ayrıca diğer Türkçe yayınlarda var. Ayrıntılı olarak IISH’ya bakılabilir)
Bu ayırımın ara başlıkları:
Genel Olarak Oportünizm: Sınıf çıkarı yerine Zümre çıkarına sapma.
Objektif Oportünizm: Sınıf pusulasını şaşırmak
Sübjektif Oportünizm: Sözün işe uymaması
Açık Oportünizm: İşçi Sınıfı-özgüç’ü ret veya inkar eder.
İşçi yok diyenler: Kadroculuk, Kadro hareketi
İşçi öncü olamaz diyenler: Yöncülük. Yön hareketi
İki Yüzlü Oportünizm
Tutarsız Devrimcilik Oportünizmi: Teori ve pratikte sapıtma
Teorik Tutarsız Devrimcilik: Bilmediğini bilmemek:
Teori Skolastiği: Ustalardan alıntılarla yetinir.
Somut olamaz, somut formülü uygulayamaz.
Bütünsüz dir, bütün olarak düşünemez.
Teori Uydurmacılığı:
Eklektizm, eklemeci mantık
Asılsızlık, uydurmacılık
Pratik Tutarsız Devrimcilik:
Uçkun (Rus-Fransız tipi) saldırı devrimciliği, diyalektiğin Devrim momentinde, atlayış (sentez) döneminde
Yapkın (Amerikan-Alman tipi) direni taktiği, eylemi, diyalektiğin Evrim momentinde, birikim dönemi (tez-anti tez)
– Skolastik ve Metafizik Düşünce Davranışın Nedeni
– Diyalektik Düşünür ve Davranır’ın kıtlığı ve Çaresi
– Uçkun Devrimcilik, Fransızca konuşmak
– Yapkın Devrimcilik, Almanca konuşmak
Ayrım II: Strateji-Stalin-II. Enternasyonal
Alt başlığı ‘Tabu Söz, Tabu Kişi Yok’ olan bu bölüme girişte şöyle yazar Kıvılcımlı:
“ Strateji ve Taktik terimlerini Sosyal Sınıflar mücadelesinde en açıkça uygulayan kişi Stalin’dir. Maksat, her ikisi de bir kavga olan Askercil Savaşla, Sınıfçıl Dövüş arasındaki benzerliklerden yararlanıp, kimi olayları basit öğrencilere kolayca anlatabilmekti. Yani o terimler birer şema, kalıp idiler. Hiçbir zaman askercil olaylarla kıyaslanamayacak kertede kompleks olan gerçek Sosyal Sınıf ilişkilerinin yerini tutamazlardı.
Bizde her işimiz gibi, bu Strateji konusu da, Medrese kafamıza uygun, mutlak birer Tabu-Kalıp haline getirildi. Türkiye’nin özel Tarih, Coğrafya, Teknik ve İnsan üretici güçlerini uzun yıllar araştırmak, her an işlemek de ne imiş? Türkiye’nin orijinal üretim, mülkiyet, sınıf, siyaset, kültür, bilim, din ilişki ve çelişkilerini ömür boyu inceleyip vakit ve nakit yitirmek abdalların işidir. Biz açıkgöz “sosyalistler”, iki çeviri kitap okuyup oradan yarım Strateji kalıbı aktardık mı, içine dilediğimiz ekonomik temel ve üstyapı olaylarını doldurabiliriz “
Bu bölümde Stalin’in Leninizmin Esasları adlı kitabından alıntılar yapar. Bu kitap İki Taktik’den yıllar sonra yazılmış (1924) Kıvılcımlı alıntılarını, kitabın yine aynı yıl, 1924’de yayınlanan Fransızca çevirisinden yapar. Kitap Fransızcaya ‘Teorik ve pratik Leninizm’ adıyla çevrilmiş. Bu ayrımın alt başlıkları:
Strateji Muskası Sınıf Pusulası Yerine Geçer Mi?
“ Marksizmde Strateji Sosyal Sınıfların objektif (nesnecil ve somut) varlığı iyice aydınlatıldıktan, sonra planlaşır. Somut sınıflar, uluslararası genel karakterleri yanında her ülkenin Tarihçil gelenek göreneklerine göre karakterlenir. Bunu tersine çevirmek, ekonomik ve tarihçil yapıları durultulmamış olan soyut sınıfları soyut bir Strateji genellemesine sokmak, Sosyal Savaşta büyücüye, Karakaplıdan Kurşun tutmaz hamaylısı yazdırmaya benzer.”
Taktikle Stratejiyi Karıştırmak
Stalin’in Leninizm Şema-Alçısı
Stalin’in “Bir Ülkede Sosyalizm” Şaşılığı
Bir Ülkede Sosyalizme İnanmayanları Suçlayış
Teori Hazinelerine Oturuş
Stalin’in Lenin’le Karşılaştırılması
II. Enternasyonal’in En Büyük Yanlışı: Bu bölümden Ustaya sadık kalma konusunda
“ Usta’ya sadık kalmak: Skolastiğe düşmeksizin, teoride gelişim sağlamakla olur. Oysa Stalin, II. Enternasyonalcin yalnız olumlu yanlarını sayarken yüzeyde kalmıştı.
Yukarıki satırlar, ne küçük ülkelerin ölü-diri Stalin taslaklarını düzeltmek içindir, ne rahmetli “Diktatör”ü Anıtkabir’den atıldığı mezarında rahatsız etmek içindir. İnsanların, insandan başka bir şey olmadıklarını unutamayacak denli içyüzlerinde tanımaya ve anlamaya alışmışızdır. Buradaki amaç, Stalin’in her dediğinin Lenin kadar gerçek olup olamayacağını göz önünde tutmak da ikinci noktadır. Birinci nokta şudur: Stalin kendi kurmadığı, “hazır” bulduğu Leninizm önünde, didaktik olmanın da zoruyla, ister istemez az çok şematik ve kitapçıl (Usta’nın yazdığı gibi) kalma titizliğini göstermiştir.
“Usta’ya sadık kalma”: Marks-Engels önünde Lenin’in de birinci görevi oldu. Bu görevin başarı sağlaması: Düşüncede hem anarşiyi, hem Skolastiği önlemesine bağlıdır. Daha doğrusu, ana prensipleri bozmadan sistemi geliştirmek başarı sağlar. Yoksa, Usta’ya sâdık kalmanın aşırı abartılması, çırağı skolastiğe kaydırabilir. Lenin, orijinal bir savaşçı ve araştırıcı olduğu için, Marksizmde her türlü Skolastiği temizlemiştir. Stalin için aynı şey her zaman söylenemez. O, zaman zaman Metinlere sadâkati abartırken, skolastikten tam kurtulamamış, dolayısı ile metinleri zorlamıştır.”
II. Enternasyonal’in Doğuştan Yanılgısı
II. Enternasyonal’in Öldürücü Yanılgısı
Ayrım III: Sosyal Anlamlı Askercil Taktik Elemanları”
“ Son yılların önde giden Devrimcileri, hep ve yalnız “Strateji” üzerinde tartıştılar. Bu eğilim işin kolayına kaçmaktı. Aslında birkaç cümle veya sayfa ile özetlenebilecek ve doğrusu, yanlışı epey uzun süre sonra ortaya çıkabilecek olan Strateji kesiminde söylenenleri olaylar hemen yalanlayamazdı. Taktikse onun zıddı idi. Söylenir söylenmez uygulanması gerekirdi, uygulanır uygulanmaz, olaylarla çarpılıverirdi. Onun için bütün “Stratejilerimiz (Sevkülceyşçilerimiz) en bilgincil titizlikle, günün, her günün kaçınılmaz görevleriyle ilgili Taktiğe yan çiziyorlardı…….
Strateji planı uzun etütlerle Savaş dışında, Taktik davranış sıcak ateş içinde yapılır. Strateji: Tez (dost)-Antitez (düşman) objektifliği statükosuna dayanır. Taktik: Sentez (zafer) uğruna her an değişen sübjektif dinamizme dayanır. Kaynak; Alman Genelkurmayının “Truppenführung” adlı Talimatname maddeleridir.”
Kıvılcımlı bu bölümde çok sık alıntılar yaptığı yukarıda adı geçen yayın hakkında şöyle yazar: “ Taktiğin, ne denli bilim, görü, anlayış ve enerji istediğini belirtmek için en basit bir askercil elkitabına biraz toptan bakmak yeter. Adı geçen Alman Ordu Direksiyon Şefliğinin 17 Ekim 1933 günlü emriyle yayınlanmış Truppenführung (H. Du. 300): Silahlı Kuvvetlerin Güdümü eseri, 1938 yılı Fransızca tercümesinin ikinci baskısını yapmıştır. Böylesine evrenselce önemsenmiş bir Güdüm’ün Giriş’i şöyle başlar” diyerek alıntılarla bu bölümdeki incelemelerini yazar.
Ayrımın alt başlıkları:
Objektif Strateji- Sübjektif Taktik
Taktik Biçimleri,
Taarruz
Savunma
Ricat
Taktik Güzelsanatında: Yaratıcı Hürlük ve Kişilikli Bilim
Kişilik: Statik-Dinamik Karakter
Taktik Çelişkileri Vaktinde Yakalayıp Kullanmak
Şeflik Topluluğu ve Karekteri
İnsan İlişkilerinde Örnek ve Yoldaş Olma Uyanıklığı
Kumanda Üstünlüğü: Temkinli Sorumluluk Güvenidir
Dövüşkenlik Değeri
Ayrım IV: TİP ve Devrimci Ortam
Alt başlıklar:
Örgüt Halkı Hiç İken Hep Yapar
Parti motoru-Yığın aygıtı. “ Halkın örgütlenmesinde: Proletarya Partisi Motor, Yığın örgütleri Makine-aygıt olmalıdır…
Ancak, Proletarya Partisi halk yığınlarımızın yalnız Motoru’dur. Hiçbir otomobil, hiçbir fabrika yalnız motordan ibaret olamaz.
Otomobil, motora bağlı direksiyonlar, şanzımanlar, frenler, tekerlekler, karoseri ve ilh… bir sürü başka mekanizmalar, âletler, cihazlar, teşkilâtlar, tesisatlarsa işler. Fabrika, gene motora bağlı sayısız kayışlar, zincirler, çarklar, manivelalar ve makine-aygıtlarla işler. Ne motorsuz otomobil ve fabrika olur, ne otomobilsiz ve fabrikasız motorun bir anlamı ve yararlığı bulunur. Motor olmadı mı bütün otomobilin ve fabrikanın geri kalan her şeysi, hiçbir iş görmeyen yedek parçalar yığınından öteye geçmez. Ama o parçalar da belirlice monte edilip motor fayrap edilmedikçe, motor, bir köşeye atılıp kalmaya mahkûm bulunur.
Proletarya Partisi ile Halk Örgütleri arasındaki ilişkiler böyledir. Motor mu (Parti mi) daha önemlidir, yoksa Makine-aygıt mı (Yığın örgütü mü)? Böyle bir soruyu açmak bile saçmadır. Elbet bütün bir Otomobil ve Fabrika sistemi için her şey, bir tek vida bile önemlidir. Çünkü bir çivinin eksikliği bütün bir otomobili yahut fabrikayı zıngadak durdurabilir. Burada önem sistemindir. Sistem içinde aranan, önem değil, her bölümün görevi ve âhengidir. Yalnız bir tek şey hiç unutulmaya gelmez: Parti de, yığın Örgütü de, tek başlarına HİÇ’tirler, birleşerek âhenklice işlerlerse HEP’tirler”
Gangster Sendikacı-Sömüren Kapitalist
Amaç Partilerden Bir Parti Değildir
Bir İşçi Partisinin Büyük Misyonu
“ Gerçek İşçi Partisinin misyonu (Kutsal tarihçil görevi): Halkı Finans-Kapital tahakkümünden ve Devletçiliğimiz adlı Devlet kapitalizminin dayanılmaz sömürüsünden kurtarmaktır. Bunsuz Kalkınma: yem borusudur. TİP gerçek İşçi Partisi olmak istiyorsa, önce kendine (Program Tüzüğüne) çekidüzen vermeli ve ilk iş olarak Halk yığınlarımızla bağ kuracak ortama girmelidir.”
TİP ve Devrimci Ortam
Bu bölümden iki önemli söz:
“ Kuvvet ise durduğu yerde büyümez. Tersine, işlemeyen iğne gibi paslanır, çalışmayan organ gibi dumura uğrar. TİP’in uğratıldığı dert bu durgunluk ve kabuğuna kapanmaktır. Güç, kullanmakla gelişir. Aşk gibi gücün de saklanması hastalıktan ileri gelir ve hastalanmak getirir. Hem eğer kuvvet kuvvetse, bir yanda gücü denenmelidir ki, tanınsın……… Bütün o konaklarda TİP’in hiç unutmaması gereken bir şaşmaz hakikat vardır. Kimse (ajan olmadıkça) kişicil çıkar ve durum sağlamak için Devrimci Ortama giremez. Ülkücü devrim güçlerinden hiçbir er ve örgüt, sırf “Devrimci” olduğu için imtiyaz, ayrıcalık güdemez. Devrimci ortama kendisini getirmiş bulunan hüviyetini ve kişiliğini, yanılgılı bile olsa: hiç nedensiz, hiç yorumsuz, hiç güreşsiz bırakamaz.”
Örgütlenmede Toplayıcılık, Birleştiricilik
TİP, DİSK ve Gençlik
Örgütlenmede Güç Savaşıldıkça Gelir. “ Hayat her zaman Hareket’tir”
Örgütlenmede Karşılıklı Eleştiri ve Çelişkiler. “..Devrimci Ortam, hiçbir kişinin veya eğilimin tekelci ürünü, özel mülkiyeti, babasının malı değildir.”
Başa Geçme: (Güç+Denem) İle Olur
“ Böylelikle, Devrimci ortam, TİP’in: Başta İşçi Sınıfı gelmek üzere, köylü, şehirli, bilgin, cahil, kadın, erkek, genç, yaşlı tüm Türkiye Halkıyla bağ kuracağı alan olur. Yığınlardan kopuşmuşluk azalır. Heterojen elemanlara doğru Sosyalizm bilimi kardeş alçakgönüllülüğü ile duyurulur. Solun, milletçe, en ilgisiz İşçi ve Köylülerce dinlenilen, anlaşılan, gitgide benimsenilen forumu yaratılır. Bugünkü gibi Finans-Kapitalin en azgın ölüm dirim kararı ile İşsizlik ve Pahalılık savaşına kalktığı keskin bunalım günlerinde yad kalmaktan, yabancılaşmaktan kurtulunur.”
1-Fuat Fegan, Dr. Hikmet Kıvılcımlı Bibliyografyası, Murat Matbaacılık, Istanbul, Ocak 1977, s.44
2-Fuat Fegan, Dr. H. Kıvılcımlı Arşivi, Yurtdışı Kataloğu (IISH), s.28
3-H.K.-Arşiv (IISH), s.13
4-IISH Folder 100
5-Oportünizm Nedir? -Köksüz Dijital Yayınlar-Internet. Yazıdaki alıntılar bu yayından alınmıştır.