DİYALEKTİK
Kıvılcımlı’nın, Diyalektik üzerine çalışmalarının uzun yıllara dayandığını, 1940’lardan beri konu üzerinde (Felsefe, diyalektik, metafizik, materyalizm, idealizm..) çok kapsamlı yazılar yazdığını hepimiz bilmekteyiz. Ama ne yazık ki tüm bu orijinal metinler eski Türkçe ile yazılmıştır. Kıvılcımlı, 60’lı yılların sonuna doğru, bu metinleri parti parti yeni Türkçeye aktarılarak bizlere ulaşabilmesi için Fuat Fegan’la birlikte çalışmıştır. Kıvılcımlı’nın bu çalışmalarının, uzun yıllar içinde korunabilmiş, elde kalabilmiş olanları orijinalleriyle birlikte (yeni yazıya aktarılmayı bekleyen yüzlerce sayfa…) yapılabilmiş olan çevirilerde dahil olmak üzere Amsterdam’daki Uluslararası Sosyal Tarih Enstitüsünde Kıvılcımlı Arşivi olarak korunmaktadır. Konu ile ilgili araştırma yapmak isteyenler için, Kıvılcımlı’nın Felsefe-Sosyoloji üzerine bu yazıları ( özellikle, Hegel, Feuerbach, Klasik Alman Felsefesi, Diyalektik materyalizm, Diyalektik sosyoloji, Diyalektik Felsefe… üzerine olanlar) son derece kıymetli kaynaklar olarak gün yüzüne çıkarılmayı beklemektedir.
Eserin gerek yeni yazıya aktarılması gerekse de ilk baskıları, basılış serüvenleri, baskılardaki içerikler, kitabın ismi vs. hakkında yazabileceklerimize iki alıntı ile başlayalım.
Birincisi, Fuat Fegan’ın, 1977’de yayınladığı, “ Dr. Hikmet Kıvılcımlı Bibliyografyası” adlı kitaptan konuyla ilgili bilgilerden:
“Diyalektik Materyalizm
— «Diyalektik Materyalizm»; Tarih ve Devrim Yayınevi — İstanbul. Mayıs 1974. 80 sayfa. (2. Baskı, Haziran 1974).
Bilimde ve Felsefede Diyalektik Nedir? 5
— Ali Kızılırmak: «Bilimde ve Felsefede Diyalektik Nedir?», Odak Yayınları — Ankara. Aralık 1973. 66 sayfa. (2. Baskı, Mart 1974. 3. Baskı, Nisan 1976).
“Bilimde ve Felsefede Diyalektik Nedir?” çok ciddi ve sorumsuzca değişikliklere uğratılarak yayınlanmış bir eserdir. Durumu kısaca aydınlatmakta yarar var.
Kitapta “Meselenin Konulusu” başlığını taşıyan ilk birkaç sayfalık bölümün sonunda, dört çeşit mantık (Prelojik, Skolastik, Metafizik ve Diyalektik) sayılıyor (s. 12-13). Orijinal metin, bu satırlardan sonra şöyle devam ediyor :
«Diyalektik Maddecilik üzerine alfabetik te olsa tüm ve açık bir fikir edinmek için şu üç soruya karşılık arıyacağız :
«l — Diyalektik Nedir?
«2 — Diyalektik Nasıl Kullanılır?
«3 — Diyalektik Ne Değildir?»
Kıvılcımlı, vaktiyle, bu üç soru’nun her birini: “Diyalektik Nedir?”, “Diyalektik Nasıl Kullanılır?” ve “Diyalektik Ne Değildir?” adlarını taşıyan birer kitapçıkla cevaplamış. Ne var ki, orijinal metinler eski yazı.
Birinci kitap, 1967 ya da 1968 yılı yeni yazıya aktarılıp daktilo edilmişti. Fakat nedense, onun da son birkaç sayfası yeni yazıya aktarılmadan kalmıştı. Orijinalinde, kitabın sonunda “İnsan
Düşüncesinden Örnekler” de veriliyor.
İşte o yarım yamalak daktilo metin, ODAK Yayınlarında çıkan ve adı “Bilimde ve Felsefede Diyalektik Nedir?”e çevrilen Ali Kızılırmak imzalı kitaba esas teşkil etmiş. Bari aslına uygunca yayınlansa!..
En başta kocaman bir paragraf, beş on satır geçmeden bir cümle, bir sonraki sayfada gene koca bir paragraf sansür edilmiş. “Mesele”, “nesnecil”, “maddecil temel”, ‘yazı’, “nasılsalar öylece” vb., vb., kelime ve deyimler beğenilmemiş, sırasıyla : “Sorun”, “nesnel”, “maddî temel”, “derleme”, “nasılsa öyle’ vb., vb., olarak değiştirilmiş. En başta sözünü ettiğimiz cümleler de atılanlar arasında.
Aşağıdaki pasajla orijinali arasındaki farka bakın :
«…Diyalektiğin konusu, özellikle ekonomi politik bilimi olmakla birlikte, ekonomi politiğin bulduğu genel ekonomi kanunlarını önemli birer toplum kanunu olarak ele alır ve bunları temel kanunlar sayar.
«Toplumun üstyapısına bağlı olan bütün sınıf, hukuk, politika, ahlâk vb. ilişkilerini incelerken, bunları tek başına tutmaz, yâni altyapı ilişkilerinden ve birbirlerinden ayırmaz. Her üstyapı ilişkisini, öteki üstyapı ilişkileriyle ve ekonomi yani temel yapı ilişkileriyle birlikte, karşılıklı etki ve tepki yaparlarken gözönünde tutar.» (Kitap, s. 9).
«…Diyalektik konusu, özellikle bir Ekonomi Politik bilimi olmamakla birlikte, Ekonomi Politiğin bulduğu genel ekonomi kanunlarını önemli birer toplum kanunu olarak ele alır ve bunları temel kanunlar sayar.
«Toplumun üstyapısına bağlı olan bütün: sınıf, hukuk, politika, ahlâk ve ilh. ilişkilerini incelerken, tek başlarına tutmaz. Her üstyapı ilişkisini, öteki üstyapı ilişkileriyle ve ekonomi ilişkileryle aynı zamanda karşılıklı etki ve tepki yaparlarken gözönünde tutar.» (Orijinal daktilo metin).
Kıvılcımlı, ODAK Yayınlarında çıkan kitabı okusa, kendi yazısını tanımakta güçlük çekerdi herhalde. Ve bütün bu sayılan tahrifatlar, sadece ilk üç sayfadakjler. Gerisini tahmin etmek zor olmasa gerek.”
İkinci alıntı, Latife Fegan’ın, Ocak 2013’deki Kıvılcımlı Sempozyumuna sunduğu, “ Kıvılcımlı’nın Yurtdışı Arşivi’nin Hikayesi” adlı bildiriden, Arşiv Yayınlarınca yayınlanan eserler konusunda yazdıkları bölümünden:
“ Diyalektik kitapları da bu dönemde çevrilmiş ve gene ilk önce Arşiv Yayınlarından çıkmıştır. 1981 yılında yapılan bu baskıya Fuat Fegan’ın yazdığı Sunuş yazısında şöyle notlar var:
“Dr Hıkmet Kıvılcımlı’nın Diyalektik konusunda birbiriyle bağlı ve bir bütün teşkil eden üç kitabının adları şöyledir: Diyalektik Nedir? , Diyalektik Nasıl Kullanılır ve Diyalektik Ne Değildir? . Fakat elyazmalarında incelemenin tümü için bir ad belirlenmiş değildir. Yalnız, Diyalektik Nedir? ‘in bir yerinde şu sözlere rastlanmaktadır: Asıl diyalektik bilimini Hegel’in ve başkalarının idealist diyalektiklerinden ayırmak için Maddecil Diyalektik adı ile anmak gerekti. Biz bu kitapta tek başına Diyalektik sözcüğünü kullandık mı onun Maddecil Diyalektik olduğunu bileceğiz. Marksizmin felsefesi, daha doğrusu metodu: Diyalektik Maddeciliktir. Bu sözlere dayanarak etüdün genel adına kısaca Diyalektik demeyi uygun bulduk”. Çalışma 1943-44 yıllarında kaleme alınmış. “1967 ortalarında, Dr Hikmet Kıvılcımlı, eserlerini yeni yazıya aktarıp bana daktilo ettirmeye başladığı zaman, ilk çalışmamız Diyalektik Nedir? olmuştu. Fakat nedense, eserin son birkaç sayfalık kısmı bitirilemeden kalmıştı. 1960’larda eskiden kaleme alınmış eserlerini yeniden ele aldığı zaman, Dr Hikmet Kıvılcımlı, yalnızca bir eski yazıyı yeni yazıya aktarma, ya da Osmanlıca’yı Yeni Türkçeye çevirme yapmıyordu. Metinleri yeniden yazıyordu. Diyalektik Nedir? de bu durumdadır. Arşiv Yayınlari, burada İlk Metin bölümünde 1943’lerin eski yazı çevirisinin yeni yazı çevirisini, Yeni Metin bölümünde ise 1967 yılının daktilo metnini vermektedir. ”
Diyalektik çalışmasının diğer iki kitabının yeni yazıya aktarılması gene Fuat Fegan’ın yaptığı işler”
12 Mart’ın ertesinde, 70’lerin ilk yıllarında, 1973 Aralığında yayınlanan, Ali Kızılırmak imzalı -ki o dönem hepimiz bu kitabın Kıvılcımlı’nın olduğunu bilirdik-, “Bilimde ve Felsefede Diyalektik Nedir?” için söylenecek bir şey yok, yukarıdaki açıklamalar yeterince açıklayıcı. Ancak şunu belirtmeliyim ki ben dahil birçok genç, henüz devrimciliğe yeni adım atmış, marxist klasiklerle yeni yeni tanışan, hem de öyle çok fazla kaynağın bulunmadığı yıllarda, Diyalektiği bu kitaptan okuduk öğrendik. Eksiği, hataları bir yana, incecik (66 sayfa, yalnızca birinci kitap, Diyalektik Nedir? Basılmıştı, diğer kitap henüz ortalarda yoktu) bu kitaptan beslendik. Daha sonra başka baskılarda yapıldı. 1974’de, Tarih ve Devrim Yayınevi, “Diyalektik Materyalizm” adıyla, 1995’de Diyalektik Yayınları, “Diyalektik Nedir?” adıyla, 2000 yılında Derleniş Yayınları üç kitap bir arada, “ Diyalektik Materyalizm Nedir? Nasıl Kullanılır? Ne Değildir?” adıyla, 2011’de, Sosyal İnsan Yayınları, “Diyalektik Materyalizm Nedir? Ne Değildir?” adıyla yayınlar. Her şeyden önce eserin ismi konusunda bir karışıklık vardır. Hem Fuat Fegan’ın bire bir tanıklığı ile aktardıkları, hem de IISH’daki orijinal metinler esas alındığında üç kitaba birden, bu kapsamlı çalışmaya Diyalektik demek en uygunu gözüküyor. (Ek 5’e, IISH orijinal sayfalara bakılabilir)
Kıvılcımlı çalışmasını üç kitap olarak hazırlamış ve her birinin başlığını vermiştir.
Kitap: Diyalektik Nedir?
Kitap: Diyalektik Nasıl Kullanılır?
Kitap: Diyalektik Ne Değildir?
İlk kitaptan hemen önce bir ana giriş ve meselenin konuluşu üç kitabı ortak bir bütün olarak düşündüğünü gösterir, biz de incelememize bu giriş ve meselenin konuluşu ile başlayacağız. Her bir kitabı ayrı ayrı inceleyeceğiz, sırası ile.
“
Türkiye çok partililiğe giriyor. Fikir partileri kurulacak. Parti fikirleri çarpışacak. Namık Kemal’den beri özenilir durur: Fikirlerin çarpışmasından hakikat şimşeği çakıp milleti aydınlatmalıdır. Fikir çarpışması demek, her şeyden önce zıtların karşılaşması demektir. Bu, doğanın en büyük gerçekliğidir. Zıtların karşılaşmasının kendisine uygun bir mantığı olur. Mantık, Orta Çağ’da skolâstik idi. Kapitalizm çağında metafizik oldu. Sosyalizm çağında mantık diyalektiktir. Diyalektik metot Kadim Yunan Medeniyeti’nin ilk Hilozoist [Hilozoizm (Yun. Hyle, madde ve zoe, yaşam): Maddeyi ve doğayı organizma gibi canlı kabul eden felsefe anlayışı.] filozoflarından beri bilinir. Varlığın ve düşüncenin zıtlar zembereği ile işleyişi bilinir. Bizim Osmanlı medresesinde diyalektiğe Cedel denir. Nedense cedelleşmeye pek
iyi anlam vermemişiz. Demokraside düşünce cedelleşmesi olmadıkça, siyasi eğitim gelişemez. O gelişime yarar umuduyla bu incelemeyi yayınlıyoruz. (1950)
MESELENİN KONULUŞU
Diyalektik görüş genel olarak bir EVRENE BAKIŞ, Marks’ın deyimiyle “Weltanschaung”dur. Özellikle bir TOPLUMA BAKIŞ’tır. Onun için, Modern Diyalektik: Evren ölçüsünde gelişkin bir sosyal doktrinin tuttuğu yol, yani metot ve mantıktır. Toplumun maddi manevi tüm kuruluş, işleyiş ve gidişinde Diyalektik bakış genel ve özel görüşlü bir doktrin yarattı. Ona Tarihcil Maddecilik denildi. Doktrini kuranlar: Karl Marks, Friedrich Engels’tir. Geliştirenler: V. İ. U. Lenin, J. Ç. Stalin ve Mao Tse Tung’dur.
Toplum deyince iki şey akla gelir:
Sosyal Varlık;
İnsan Düşüncesi…
1- Sosyal Varlık: Sosyal varlık objektif (nesnecil) bir şeydir. Yani, düşüncemiz dışında akan, düşüncemize uymaksızın olan Toplum ilişkileri ile Toplum şeyleridir…
Tarihte görülen bütün olaylar, yaşadığımız bütün ilişki ve şartlar, yaptığımız bütün faaliyetler ve eserler Sosyal Varlığa girer.
Sosyal Varlık başlıca iki büyük gruba ayrılırsa daha iyi kavranılır:
a) Madde temeli,
b) Üstyapı.
a) Maddecil Temel:
İnsanların üretim, dağıtım, üleşim, tüketim (istihsal, tevzi, taksim, istihlak) gibi elle tutulur madde ilişkilerini içine alır. Bunlara toptan Ekonomi varlığı denir. Ekonomi ilişkilerinin kanunlarını arayan bilime EKONOMİ POLİTİK denir.
Tarihcil Maddeciliğin de bir Ekonomi Politiği vardır. Bu konu üzerine Marks’ın hayatta iken çıkardığı ilk işçilere yapılmış Konferanslar (“Gündelikçi İş ve Sermaye”, ” Ücret, Fiyat, Kâr” gibi), Proudhon’a karşı verilmiş cevap (“Felsefenin Sefaleti”) dışında, ilk çıkan “Ekonomi Politiğin Eleştirisi Üzerine”, son çıkan “Kapital” anıt eseri (“Kapital” 3 cilttir; son ikisini Engels çıkarmıştır), ondan sonraki yazılar: “Artı Değer Üzerine Teoriler” ile “Kapitalizm-Öncesi Ekonomi Biçimlerinin Temelleri” vardır. Engels’in: “İngiltere’de İşçi Sınıfının Durumu”, “Anti-Dühring”in 2. cildi, Lenin’in: “Rusya’da Kapitalizmin Gelişimi”, “Emperyalizm, Kapitalizmin Son Konağı”… Stalin’in: “Köyün Kolektifleştirilmesi”, “İki Bilanço”, “İki Dünya”, “İnsan En Değerli Sermaye” eserleri diyalektik Ekonomi Politiğin en bellibaşlı kitaplarıdır.
Ekonomi Politik ayrı bir kitapta incelenecektir.(*) Bu yazının özel konusu değildir. Ancak, gerektikçe Ekonomi Politikten genel olarak söz edilecektir.
b) Üstyapı:
Toplumu bir yapıya benzetirsek, o yapının madde temeli ekonomik ilişkiler, üst katları manevi (anlamcıl) ilişkilerdir. İnsanların Ekonomi temeli üzerinde giriştikleri: Sınıf, Hukuk, Siyaset, Ahlâk, Bilim, Güzel sanatlar, Felsefe, Din vb. ilişkilerine hep birden SÜPERSTRÜKTÜR: ÜSTYAPI adı verilir.
“Sosyoloji” denilen bilimin metafizik metotlu okulları çoktur. Bunlar Toplumun yalnız üstyapı ilişkileriyle uğraşırlar. İçlerinden birisi: Formalist Sosyoloji okulu ve özellikle Durkheimcılık, Ekonomi ilişkilerine de el atmak ister. Maksadı, elle tutulur Ekonomi ilişkilerini Sosyoloji içinde kısıtlamaktır. Demek Metafizik Sosyolojiler, Ekonomi ilişkilerini ya hiç ağızlarına almazlar yahut Toplum dışına aforoz etmek için kullanırlar.
Diyalektik bakış, bütün Metafizik Sosyolojilerle taban tabana zıt olmak üzere, Toplumun temelini üstyapısından ayırmaz. Bir yanda hem Ekonomi, hem üstyapı ilişkilerini bütün olarak aynı önemde ve hep birden ele alır. Öte yanda bu ilişkiler gerçekte nasılsalar öylece [görülür, gösterilir] yani Ekonomi ilişkilerini üstyapı ilişkilerine temel sayar.
Öyle ise, Diyalektik konusu, özellikle bir Ekonomi Politik bilimi olmamakla birlikte, Ekonomi Politiğin bulduğu genel Ekonomi kanunlarını önemli birer Toplum kanunu olarak ele alır ve bunları temel kanunlar sayar.
Toplumun üstyapısına bağlı olan bütün; Sınıf, Hukuk, Politika, Ahlâk vb. ilişkilerini incelerken, tek başlarına tutmaz. Her üstyapı ilişkisini, öteki üstyapı ilişkileriyle ve Ekonomi ilişkileriyle aynı zamanda karşılıklı etki ve tepki yaparlarken gözönünde tutar.
Diyalektik Metodu, genel olarak Sosyal Varlığın gerek maddecil Ekonomi ilişkilerini, gerek üstyapı ilişkilerini güden bütün kanunları gözden geçirir.
2- İnsan Düşüncesi:
İnsanın kendisi (vücudu ve kafası) sosyal bir varlıktır. Bu varlık yaşarken, gerek Ekonomi temeli, gerek üstyapı üzerine birçok izlenimler edinir. Bunlara duygular, düşünceler denilir. Diyalektik daha çok düşüncelerle uğraşır.
İnsan, Toplum ölçüsünde edindiği düşüncelerle, fikir ve kanılarla evrene bakar. Yani düşünce insana kişi olarak doğuşundan gelmiş gizli bir güç değildir. Toplumdan gelmiş bir kalitedir [niteliktir]. Fikirler gökten inmemiştir. Toplum olmasa, düşünce olmazdı. Nitekim, hiçbir hayvan düşünemez. Çünkü, Toplum yaratığı değildir.
Öyle ise, insanın düşüncesi, ister istemez içinden çıktığı Toplumun damgasını taşır. İnsanın şu veya bu fikri taşıması; içinde yaşadığı Topluma göre şöyle veya böyledir. Düşünce sosyal çevreye ve şartlara uygun olur. Bu yüzden insanın yalnız Toplum üzerine olan izlenimleri sosyal bir damga taşımakla kalmaz. Doğa üzerine edindiği fikirler de ister istemez bağlandığı Toplumun taktığı gözlüklerle görülür. İşte bütün o Doğa ve Toplum üzerine edinilmiş sosyal izlenimlerin Duygu dışında kalan topuna birden DÜŞÜNCE denir.
Sosyal Varlık; yani insanlar, ekonomi araçları ve insan ilişkileri, Düşüncemizin dışında ve Düşüncemize uymayarak varoldukları için, onlara OBJEKTİF (nesnecil) varlıklar diyoruz. Düşünce ise, tam tersine SÜBJEKTİF (kimesnecil) [öznel] sayılır. (Osmanlıca’da objektife: Afaki, sübjektife: Enfüsi adları verilmiştir.) Düşünce sübjektiftir, çünkü Fikirler insan dışında, kimesnenin [öznenin] ötesinde bulunan Varlıktan, yalnız insanın kafasında yankı uyandıran bir sıra izler ve izlenimlerdir.
İnsanın kafasındaki izlenimler mutlak ve her zaman aynı biçimi almazlar. İnsan, içinde yaşadığı Toplumun şartlarına ve Toplum içinde tuttuğu duruma ve savunduğu çıkara göre, kafasına çarpan izlenimlere biçim ve anlam verir. Yani, insanın kafası, beyni, ne bir fotoğraf makinesidir, ne de bir gözdür. İnsan, Doğada ve Toplumda her gördüğünü olduğu gibi almaz. Daha doğrusu her şeyi olduğu gibi görmez yahut kavramaz. Ancak görebildiği gibi kavrar. Yani, görmek istediği gibi, daha doğrusu kendisine gösterildiği gibi kavrar. İşte bütün bu özellikler Düşüncenin sübjektif olmasını gerektirir.
Düşüncemiz niçin sübjektiftir?
Çünkü insanın her çabası gibi Düşüncesi de sosyal durumundan ve tutumundan çıkar. İnsan, Toplumdan aldığı olanaklar ve müsaadeler ölçüsünde görür, duyar, sezer, kavrar. İnsanın görmesi, kişi gözü ile olmaktan çok, Toplumun ona verdiği düşünce yordamı ve düzeyi ile belli olur. İnsan evreni Sosyal gözü ile görür.
Bir babanın çocuğunu kesmesi bugün en büyük cinayettir. İslâmlıktan önceki Araplıkta kutsal bir ibadet, bir tapınç töreni idi. Tek insanın göz fotoğrafı için görünen şey, bugün de, İslâmlıktan önce de aynı olaydır: Baba çocuğunu keser. Ne var ki, görülen çocuğun kesilmesi, Sosyal gözümüz demek olan Düşüncemiz için aynı olamıyor. İçinde bulunduğumuz Topluma göre, aynı olaya, ya cinayet yahut ibadet adını veriyoruz.
Denilecek ki, insan düşüncesi Sosyal olaylar önünde böylesine sübjektiftir. Ancak, Doğa olayları karşısında insanoğlu daha çok tarafsız değildir. İnsan, Doğayı bile, Toplumdaki durumuna, Toplumun genel karakterine göre kavrar. Doğada taş taştır, ağaç ağaçtır… Gelgelelim, ilk insan taşı, ağacı kendi atası görmüştür ve saymıştır. Daha geniş kavramlar Doğa görüşlerini büsbütün sübjektifleştirir. Örneğin, Toplum içinde zıtlıklar kaynaşıp insanlar birbirlerine düştükleri zaman: Varlığı madde olarak görmez, Maddeci felsefeyi dama atar, yerine İdealist (fikirci) felsefeyi oturtur. Egemen kavram, evrende Varlığın özünü fikir ve anlamda bulur. O zaman artık ne taş taştır, ne ağaç ağaçtır. Dağlar taşlar “Ruh” kesilir.
Aynı Toplum içinde ilerleme ve gelişim yanlı insanlar Maddeci olurlar. 18. Yüzyılda Kapitalist sınıfı, 19. Yüzyılda İşçi Sınıfı, Varlığı sırf madde saymıştır. Tersine, Toplum gidişinin ilerisinde tehlike gören insanlar; ilerlemeye ve gelişime yan bakarlar. Bütün dünya gericileri ve tutucuları Ruhçuluğa inanırlar. 19. Yüzyıla dek Maddeci olan Avrupa egemen sınıfları, 20. Yüzyılda; İspritizma masalarında ruh çağırırlar, Hint Fakirlerinden medet umarlar, Bergson (Henri Bergson: 1859-1941 yılları arasında yaşamış idealist, sezgici Fransız düşünürü.) tipi modern Dervişliklere özenirler.
Rönesans çağında gelişim ve ilerleyişi çıkarına uygun bulan burjuvaların sözcüsü Galile; Dünyanın döndüğünü görebildi. Zamanın tutucu din ve dünya derebeylerini temsil eden Engizisyon papazları; Dünya dönüyor sözünü geri alması için Galile’yi ateşte yakmaya kalkıştılar. Motorsuz uçağı Avrupalılar yeni keşfettiler. Türkiye’de, takma kanatla Galata Kulesi’nden Üsküdar’a uçan yahut barut fişekleriyle füze yapıp Sarayburnu’ndan Boğaziçi’ne uçan kişiler, ortadan kaldırıldı. Çarlık Rusyası’nda tepkili füzenin bilimsel projelerini çizen genç, Çar Aleksandır’a suikasttan asıldı.
Örnekleri her gün çevremizde rastladıklarımızla sonsuz kertede uzatabiliriz. Düşüncemiz sübjektiftir, derken onu anlıyoruz: Düşünce kişicil bir olay değildir, Toplumun kafamızda yaratıp işlettiği bir mekanizmadır. Onun için, başka başka Toplum biçimlerinde yaşayanlar, aynı olay üzerine ayrı fikirler edindiler. Aynı Toplumda birbiriyle zıt durumda geçinen insanlar, aynı olaylar üzerine zıt kanılara varırlar.
Öyle ise, “Ben KENDİ düşüncemle hakikati bulurum” sanmak yanlıştır, kuruntudur. Kişinin “kendi düşüncesi” sağlam ayakkabı değildir.
Toplum içinde yüzyıllarca işlenip geliştirilmiş olan düşünce yordamlarından birini seçmek gerektir. Her şey gibi Düşüncenin de bir bilimi vardır. Herhangi konu üzerine doğru düşünebilmek için, doğru bir Düşünce bilimi, yani doğru bir Mantık bulmak ve kullanmak şarttır. Öyle bir Bilim ve Mantık da vardır.
Toplumun genel gidiş kanunlarını inceleyen bilime SOSYOLOJİ diyoruz. Düşüncenin genel gidiş kanunlarını inceleyen bilime LOJİK (MANTIK) adı verilir. Bugüne dek bilinen başlıca dört çeşit Mantık tanıyoruz:
1- PRELOJİK (Ön-Mantık yahut Mantık-Öncesi):
Tarih öncesindeki ilkel insanın mantığıdır. O mantığa göre, insanla öteki canlı cansız varlıklar arasında ayırt yapılmaz. Kişi ile içinde eridiği Toplum arasında ayırt yapılmaz vb…
2- SKOLASTİK MANTIK (Medrese Mantığı):
Ortaçağdaki Derebeyi kafasının işleyişidir. Ortaçağ toplumu ondan önceki batmış Medeniyet toplumundan geri olduğu için, o Medeniyetten kalma kitaplar Ortaçağ insanı için bilginin son kertesidir ve eski kitaplardaki formüller dışında ne düşünce, ne bilim olamaz.
3- BİÇİMCİL MANTIK
(Metafizik ve Formel Lojik): Modern çağdaki egemen burjuva kafasının işleyişidir. Karakteristiğini ileriki karşılaştırmalarda göreceğiz.
4- DİYALEKTİK MADDECİLİK (Maddecil Cedel):
Modern çağdaki ilerici proleter anlayışının mantığıdır.
Diyalektik Maddecilik üzerine alfabetik de olsa tüm ve açık bir fikir edinmek için şu üç soruya karşılık arayacağız:
1- Diyalektik Nedir?
2- Diyalektik Nasıl Kullanılır?
3- Diyalektik Ne Değildir? ”
Birinci Kitap
DİYALEKTİK NEDİR?
Kıvılcımlı, Diyalektik konusundaki bu kapsamlı çalışmasında, Marx, Engels, Lenin, Hegel’den kaynaklar kullanmış, alıntılar yapmıştır. ( Özellikle, Engels’in Anti-Dühring ve Feuerbach eleştirisi eserlerinden.) Yeri gelmişken belirtelim ki, Kıvılcımlı’nın, Engels’in Anti-Dühring kitabının çevirisi üzerine çalışması vardır, yayınlanmamış bu çeviri çalışması, yani Anti-Dühring çevirisi “sarı yapraklı bir defterde 100 sayfa kadar eski yazı elyazması” olarak IISH’da arşivde 196 nolu klasörde bulunmaktadır.
İnceleme, 4 ana başlıktan ve doğadan-organizmadan-insan topluluğundan örneklerin verildiği Örnekler bölümünde oluşur.
Diyalektiğin Doğuşu
Bu ilk bölümde, yine 3 alt başlıkta incelenir. Genel Tanımlama ile başlanır. Kısaca Diyalektik nedir sorusunu Engels’den alıntılayarak yanıtlar. “ “Gerek dış dünyanın ve gerekse insan düşüncesinin genel hareket kanunlarını bildiren bilimdir.(F. Engels, Ludwig Feuerbach ve Klâsik Alman Felsefesinin Sonu, (Marks-Engels, Werke, C. 21. s. 293))
Bu tarife göre önce Diyalektik bir kanunlar bilimidir. Bu kanunlar da iki alanda geçerler. Bir alan dış dünyadır, ötekisi iç dünyamız sayılan düşüncedir. Böylece, bir yanda düşünce, öbür yanda varlık diye iki karşılıklı OLAY önümüze çıkıyor. Düşünce ile varlığın ilişkileri Felsefenin öteden beri tartışılan temel konularındandır. Diyalektik her iki alanın içinde yürüyen en genel hareket kanunlarını bildirir.
Daha “Hareket Kanunu” derken bile, Diyalektiğe göre kımıltısız, hareketsiz hiçbir şey bulunmadığı anlaşılır. Düşüncemiz de vücudumuz gibi, toplum gibi, doğa ve evren gibi boyuna ilerleyip değişir. Varlık ve düşünce alanlarının kendilerine özel birer kımıldayış yordamları vardır. Kafamızın kımıltısı Psikoloji kanunları ile, vücudumuzun kımıltısı Fizyoloji kanunları ile olur. Toplumun hareket kanunları başka, doğanın hareket kanunları başkadır. Cansız doğayı FİZİK kanunlar güder. Canlı varlıkları FİZYOLOJİK kanunlar güder. Toplumu SOSYAL kanunlar güder. Düşüncemizi LOJİK (Mantık) kanunları güder.”
Diyalektik, en kısa ve basit anlatımla, Hareket yani her şey kımıldar, yerinde durmaz. Tarih boyunca tek bir diyalektik görüşten bu güne gelinmedi, insanların toplumdaki konumlarına göre, toplumdaki zıt sınıflara göre diyalektikler oluştu, mantıklar, felsefeler oluştu. İki Çeşit Diyalektik alt bölümüne Kıvılcımlı yine Engels’ten bir alıntıyla başlar. “ “İnsanlar diyalektiğin ne olduğunu öğrenmeden çok daha uzun süre önce diyalektik olarak düşündüler; tıpkı, nesir terimini bilmeden önce nesir olarak konuştukları gibi…”(F. Engels, Anti-Dühring, C. I, s. 221-222 (Marks-Engels, Werke, C. 20, s. 133)) Diyalektik düşünce ilkin İsa’nın doğumundan 5-6 yüzyıl önceleri Grek toplumunda belirdi. Bizim Efes’li müflis asilzade Heraklit: “Her şey akar” (Panta rei) sözüyle Diyalektik düşünceyi Ege kıyılarında biçimleştirdi.
Yunan toplumu gelişip ilerledikçe; yaşayış gibi anlayış da doğruluğuna ilerledi. Sonraları Grek Kenti içinde Medeniyet duralarken, Sınıf dövüşleri yıkıcı biçimlere girdi. O yüzden dış evreni araştıran insanın gözü kendi içine döndü. Felsefe de o dönüşü yankıladı. Sokrates “Kendini bil” sözünü parolalaştırdı. İnsan toplumu gibi düşüncenin de doğadan kopması, kendi içine kapanması, Hareketten kalması ve durgunlaşması başladı. Diyalektik görüş ya büsbütün unutuldu yahut Sofizm kılığında boş ve biçimcil sırnaşık gevezeliğe, adam kandırma demagojisine kardı.
Düşünce tarihinde, bir mantık metodu olarak Diyalektiğin yeniden ciddiye alınması 19. Yüzyıla kadar bekledi. 19. Yüzyılda Avrupa’nın en büyük Felsefe hareketi Almanya’da görüldü. O zamanki Almanya’nın sosyal sınıf ilişkileri bu özelliğe sebep oldu. Alman felsefesi o sebeple Diyalektik metodu tekeline aldı. Almanya’nın ileri üretici güçleri, sanayi gelişimini ve Alman orta sınıfını diriltmişti. Alman burjuvazisi bu dirilişin sözcüsü olarak Derebeylik engellerini kaldırmak eğiliminde idi. Ancak, bu işi becerecek yeterlikte değildi. İngiltere kapitalistleri Derebeyliği dize getirmek için EKONOMİ gücüne dayandı. Fransız burjuvaları aynı iş için SOSYAL ihtilâli başaracak olgunlukta idi. Alman kapitalistleri ne ekonomice, ne devrimcilik bakımından o güçte değildi……
19. Yüzyıl öncesi Fransa’da ve İngiltere’de burjuva ihtilâlleri kopmadan önce, buna benzer (Almanlardakini andırır) ünlü filozoflar yetişmişti. Devrimcil davranışlar başlayınca, arpacık kumrusu gibi Bilim üstü Felsefe düşüncelerine yer kalmadı. Klâsik Alman Felsefesi, gerek İngiltere’de, gerek Fransa’da eski hızını yitirmiş olan bütün Felsefe düşüncelerini özleştirerek devleşti. Onun için 19. Yüzyılın klâsik felsefe ülkesi Almanya oldu.
18. Yüzyıl sonunda Kant (1724-1804) geniş akıl felsefesi yolunu açtı. 19. Yüzyıl başında Hegel (1770-1831) akıl felsefesini son kerteye dek bilimleştirdi. Hegel yüzyıllardan beri küllenmiş bulunan Diyalektik problemini aldı. Topluca çok geniş bilgisinin her alanına ayrı ayrı uyguladı. Yalnız o, Diyalektiği tersine, yani İdealistçe (sırf fikir içinde ve fikirden ibaret bir şey imiş gibi) koydu.”
Hegel, durup dururken Almanya’da ortaya çıkmadı, arka plandaki gerçekleri özetler Kıvılcımlı. Marx ve Engels’le birlikte kopulur Klasik Alman felsefecilerinden, Engels, boşuna, Feuerbach eleştirisi için yazdığı esere “Ludwig Feuerbach ve Klasik Alman Felsefesinin Sonu” adını vermemiştir. Hegel’e gelince; Hegel’in sistemi: İdealist yani tutucu, Hegel’in metodu: Diyalektik idi. Buradan harektle Hegelciler ikiye bölündüler: Sağ Hegelciler, Hegel’in tutucu-idealist sisteminden yana, Sol Hegelciler, Hegel’in diyalektik metodundan yana. “Sağ Hegelciler: Hegel sisteminin “Mutlak Fikir”ine tutundular. Bu Fikir’in toplumdaki somut karşılığı “MUTLAKIYET”, “İSTİBDAT”, “MUTLAK KRAL” idi. Derebeyi iktidarından yana olan Alman aydınları Fikir ve gericilik sözcüleri idiler. Sol Hegelciler: Diyalektiğin istediği gibi bir hareketten yana idiler. Diyalektik, kımıldama ve değişme felsefesi ve mantığı olduğu için, Solcular Hegel’in Diyalektiğine sarıldılar.” Sol Hegelcilerde iki zıt gruba bölündüler.
“1- İdealist (Kuruntucu) Diyalektik güdenler:
Hegel’in Diyalektiğini hiç değiştirmeksizin, olduğu gibi, yani bütün değişiklikler Fikir’le olur ve Fikir’den gelir diyen idealist, mistik biçimiyle kabullendiler. Bunlar bizim birçok Solcular gibi, gençliklerinde ve bir külâh kapıncaya dek, hor gördükleri “YIĞIN”a dudak bükmekle, tiksinti göstermeye çalıştılar. Sonra, her biri bir maaşa geçince, tuttukları yerleri, “YIĞIN” sayesinde değil, burjuvazi sayesinde kazandıklarını anladılar ve lafta, kuruntuda kalan “Eleştiri”lerini rafa kaldırdılar. Burjuva saflarına geçtiler. Orada profesörlük, büyük düşünürlük, ünlü yazarlık yaptılar.
2- Materyalist Diyalektik Güdenler:
Bunların belli başlıcası Marks ile Engels oldu. Bu iki düşünürden Engels, çok daha erken İşçi Sınıfı içine girdi. Marks köylünün dövüşlerine katıldı. Böylece, idealist Hegelcilerin burjuva eleştirilerine karşı çıktılar. “YIĞIN” düşmanı idealist Sol Hegelcileri “Kutsal Aile” adıyla alaya aldılar. Onların “Eleştiricil Eleştiri” yavelerine karşı “Eleştirici Eleştirinin Eleştirilişi” (Tenkidin Tenkidinin Tenkidi) kitabıyla karşılık verip hepsini bozdular.”
İdealist Diyalektik 3.alt başlık da incelenir. (Bu bölüme girişte Kıvılcımlı’nın bir notu vardır ve çok önemlidir. Bağımsız ayrı bir, Hegel üzerine çalışmadan bahseder burada. Kıvılcımlı’nın Hegel üzerine ayrıntılı bir çalışmasının olduğunu yıllardır biliriz, IISH’daki Arşivde, ne yazıkki neredeyse tamamı eski-türkçe kaleme alınmış yüzlerce sayfa bulunmaktadır Hegel çalışması olabileceğini tahmin ettiğimiz. Dönem dönem gündeme gelir bu çalışmaların yeni Türkçeye kazandırılıp gün yüzüne çıkarılması, uğraşan emek verenler vardır, ama bugüne değin derli toplu bir sonuç alınamamıştır. İş çok kapsamlı ve zordur. Ayni zamanda hem eski-türkçe el yazılarını okuyabilecek (transkripsiyon) edebilecek aynı zamanda Kıvılcımlı’nın diline, yazılarına hakim olabilecek kişilere ihtiyaç vardır.) Kitaptan alıntılayalım.
“Hegel, Felsefe alanında eşi az bulunur bir düşünücüdür. Çok geniş ansiklopedik bilgisi vardı. O bilgi ile kurduğu Diyalektik görüş ayrı bir kitapta yeterince incelenecektir. Burada ancak popüler biçimde ana deyimlerini anacağız.
Hegel’in Diyalektiği, her şeyin kımıldadığını, yürüdüğünü ve değiştiğini görür. Ancak, bu hareket Ruh’un ve Fikir’in kımıltısıdır. Hegel’e göre, dünyanın dönmesi ve değişmesi, bizim ruhumuzun dışa vuruşu, eski deyimle: Fikir’in Madde dünyasında bir “Tecelli: Dışarlayış” yapmasından ileri gelir. Düşüncemiz dışında ne Madde vardır, ne Dünya… Bize madde gibi görünen Dünyanın esası, “Cevher”i, özü: Düşünce ve Fikir’dir. İnsanın kafasındaki düşünceler dış evrenden gelmez. Tersine, dış dünya Fikir’in açılıp saçılmasıdır”.
Materyalist Diyalektik (Gerçek Prose)
3 alt başlıkta incelenir. Maddeci Olmak, Zaman İçinde Gelişim, Marksist Maddeci Olmak Nedir?
“Marks-Engels, Hegel’in öğrencileri idiler. Hegel, Diyalektiğini Fikir üzerine oturttuğu için, ona baş aşağı duran Diyalektik dediler. Bu Diyalektiği tersine çevirip, ayakları üstüne getirdiler. Doğayı Fikir’in bir tecellisi sayacaklarına, Fikir’i Doğanın bir parçası, Düşüncemizi Varlığın bir tecellisi saydılar. Hareketi Maddenin özü olarak gördüler.
Diyalektiği terslikten, esrardan, mistiklikten, felsefe kuruntularından kurtarmak, onu Madde içinde, Toplum içinde kullanmak olacaktı. Bu ise bütün Dünyayı ve Toplumu hareket eder görmek ve değiştirmek anlamına geliyordu. O yıllarda böyle bir anlamı yalnız İşçi Sınıfı benimseyebildi. Onun için, asıl “Diyalektik Bilimi” çarçabuk İşçi Sınıfının dünya görüşü oldu. Onu Hegel’in ve başkalarının idealist diyalektiklerinden ayırmak için, “Maddecil Diyalektik” adı ile anmak gerekti. Biz bu kitapta tek başına “Diyalektik” sözcüğünü kullandık mı, onun “Maddecil Diyalektik” olduğunu bileceğiz. Marksizmin felsefesi, daha doğrusu metodu: Diyalektik Maddeciliktir.
Diyalektik Maddeciliğin idealist diyalektikten farkı nedir?
Hegel’in iki eksiği vardı:
Maddeyi inkâr eder;
Zaman içinde gelişimi reddederdi..”
Hegel’de her şeyin başı Fikir’dir, mekan, zaman dışındadır. “Her varlığın temelli biçimleri zaman ve mekândır. Zaman dışında bir varlık, mekân dışında bir varlık kadar büyük bir “saçmalama” (absürdite) olur.”(F. Engels, Anti-Dühring, C. I, s. 61 (Marks- Engels, Werke, C. 20, s. 48))
“Diyalektik Maddecilik, Hegel’in idealist diyalektiğinden MADDECİ olmakla ayrılır; kaba mekanik maddecilikten DİYALEKTİK olmakla ayrılır. Marksizm, Hegel’e karşı “Gerçekten Maddeci”dir; bütün öteki materyalizmlere karşı “Gerçekten Diyalektik”tir.”
Marksist Maddeci Olmak Nedir? Bölümünde, Kıvılcımlı, Lenin’in, felsefe üzerine bilinen en ünlü eserinden “Materyalizm ve Empiriocriticism” den alıntılarla meseleyi izah eder ve sonuç olarak “Şimdiye dek hiçbir buluş, Maddenin Düşüncemiz dışında bulunduğunu çürütmedi. Tersine, her keşif, Maddenin objektif gerçekliğini bir yol daha ispatladı……….
Diyalektik Maddeciliğin bütün Metafizik Materyalizmlere üstünlüğü şuradadır: O, daha elektron keşfedilmeden önce maddeyi ve maddenin en “parçalanmaz: atom” denilen zerresini dahi canlı bir organizma gibi hareketli, değişir, yaşar ve ölür bilmiş ve öyle bildirmiştir. O zamandan beri Doğa bilimlerinin her alanda boyuna ispatladıkları şey de bu olmuştur.”
Ayrıntılarıyla Maddeci Diyalektik Nedir?
3 alt başlıkta incelenir. Gelişim Prosesi, Çelişkilerin Birlikte Gidişi, Nicelikten Niteliğe Atlama: Anlayış (idrak) Kanunu.
Diyalektik süreçte üç karakter:
“1- Süreç her şeyden önce bir gelişim olduğuna göre, gelişimin ne olduğunu, nasıl olduğunu bilmeliyiz. Demek ilk kavrayacağımız şey: GELİŞİM KANUNU’dur.
2- Gelişim neden olur? Çelişkiler yüzünden… Demek ikinci kavrayacağımız şey bu: “ZITLIKLARIN BERABERLİĞİ KANUNU’dur.
3- Gelişim, zıtlıkların beraberliği kanununa göre nasıl olur? Nicelikten (kantiteden: kemiyetten) niteliğe (kaliteye: keyfiyete) atlayış ile olur. Demek üçüncü olarak kavrayacağımız şey: “NİCELİKTEN NİTELİĞE ATLAYIŞ KANUNU’dur.”
Gelişim Süreci’ne girişte Kıvılcımlı iki tür Mantıkdan bahseder. “Modern kapitalist toplumunda, bir arada yaşayan çelişkili Sınıflar (İşveren-İşçi) gibi, iki çelişkili Felsefe sistemi (İdealizm-Materyalizm) ve o sistemlere ve sınıflara karşılık düşen gene iki başlıca çelişkili Mantık vardır:
1) Metafizik okulların ve doktrinlerin FORMEL MANTIK’ı (Biçimcil Lojik),
2) Marksist doktrinin DİYALEKTİK MANTIK’ı…”
(Kitaptaki, Öklid geometrisi, fotoğraf-sinema, doğa-ağaç-mevsim vb.gibi örnekler) Formel, biçimcil mantık, olayları, şeyleri mutlak, değişmez, durgun ele alır, hareketi inkar eder. “Aristo’dan kalma Formel Mantığın insan düşüncesine dayattığı üç temelli kanun şudur: 1- EVET, “EVET”TİR: Evet, Hayır’la bir olamaz. 2- HAYIR, “HAYIR”DIR: Hayır, Evet’le bir olamaz. 3- BİR ÜÇÜNCÜ ŞIK OLAMAZ: Bir şey ya Evet yahut Hayır’dır, ikisi birden olamaz. Bu üç prensibe hep birden “ÇELİŞMEZLİK KANUNU” denilir. “Evet” ile “Hayır” birbiriyle çelişkindirler. Çelişkinler bir araya gelemezler. Gelirlerse birbirlerini yok ederler ve ortada hiçbir şey kalmaz. Onun için, çelişki “SAÇMA” (abes) sayılır, yani hiçtir.”
(Antik Yunan filozofu Zenon’un formel mantığından, sofizmden örnek verir, Ok örneğini) “Formel Mantığın üç temelli kanununa karşı gelmek üzere, DİYALEKTİK MANTIK’ın üç temelli düşünce kanununu vermek istersek, şöyle diyebiliriz:
1-Evet (yani: TEZ) “Hayır”sız (yani: “ANTİTEZ”siz) olmaz. 2-Hayır (yani: ANTİTEZ) “Evet”siz (yani: “TEZ”siz) olmaz. 3-“Evet”ten (yani: “TEZ”den) ve “Hayır”dan (yani: “ANTİTEZ”den) bambaşka “bir üçüncüsü” olur. Tez ve antitez’in çatışması ile meydana gelen bu “Üçüncü”ye “SENTEZ” denir.
Tez ile antitez bir araya gelince gerçi çarpışarak birbirlerini yok ederler. Ama bu boşuna bir yok ediş değildir. Tezin antitezle çarpışması bir yokluğa ve boşluğa varsa; buna Çelişki değil, Saçma denirdi. Zıt bir Tezin karşısındaki antitezi inkâr edişi ve bu inkârın da yeniden inkâr edilişi yepyeni bir varlığa ulaşır. O varlığa Sentez denir………
Bu anlatılanlar ilk bakışta, hele kuru sözle öne sürüldüğü zaman, insana saçma gibi görünebilir. Gerçekte her gün gözlerimiz önünde akan binbir olay bize bunu ispatlar ve bu gidiş ancak gerçek olayların içinde gözetilip izlenmek yoluyla doğru kavranılabilir. Yoksa akıldan uydurulmakla değil. Ancak uydurma çelişkiler saçma olur.” (Kıvılcımlı örnekler verir. Elekrik akımını oluşmasından, artı-eksi yüklerden, matematikten, atomdan, maddeden, canlı organizmasından-plazmadan-fizyolojiden örnekler verir, Anti-Dühring’den uzun alıntılar yapar.) Ve ekler Kıvılcımlı:
“Sınıflı toplumun sınıflar savaşı ile, sınıfsız toplumun doğa ile biçim değiştirmesi gibi, Düşüncemiz de zıt fikirlerin çarpışıp boyuna yeni sentezlere varmasıyla işler.”
Lenin’den bir alıntıyla devam eder Kıvılcımlı: “ “İki temelli (Veya iki mümkün? Yahut iki tarihçe derlenip toparlanmış?) gelişim (evrim) kavranışı esastır: Birisi çoğalma ve büyüme halinde gelişim, tekrarlama halinde gelişimdir. Ötekisi zıtlıkların bir arada bulunuşu ile gelişim (bir’in birbirini iten zıtlıklara bölünmesi ve bu zıtlıklar arasında karşılıklı ilişki).”(Lenin, Diyalektik Üzerine Problemler, s.14-15 (Collected Works, C. 38, s. 360)”
Formel Mantığa göre gelişim de, büyüme- çoğalma basit bir yığılmadır, yalın kat büyümedir, tekrarlamadır, gelişimin sebebi yoktur, şeyler canlı veya cansız maddedir. Diyalektik Materyalizme göre gelişim ise zıtlıkların birlikte çarpışmasıdır. (Anti-Dühring’den alıntılar, suyun kaynaması, donması, kimyadan, atomlardan, detaylı olarak kimyasal formüllerden, fizikten, renklerden, yumurta hücresinden.. örnekler verilir) ve ekler Kıvılcımlı:
“Bütün anlatılan doğa, organizma ve toplum olayları diyalektik gelişim içinde her değişikliğin uzunca nicelik birikiminden sonra nitelik atlayışına geçmek demek olduğunu ispatlar.”
Bütünlüğüyle Diyalektik Prose
İki alt başlıkla incelenir. Evrim-Devrim ve İnkarın İnkarı Anlayışı
Diyalektik gelişim basamakları:
Zıtlıkların Birliği Şartı: Tez ve Antitez bir araya gelmeli, asıl motor gücü oluşturmalı
Sayı Birikimi Şartı: Belirli, elverişli şartlar sağlanmalı, birikim süreci başlamalı
Nitelik Sıçrayışı şartı:
“Görüyoruz, yeni bir gelişim mutlaka nicelikten niteliğe atlayış ile tamamlanır. Kantite [Nicelik] ve sayı çoğalışına TEKÂMÜL (Evolusyon: Evrim) denir. Nicelikten yeni bir Kaliteye [Niteliğe] atlayışa İNKILÂP (Devrim: Revolusyon) adı verilir. Evrim bir süre başarılmadıkça devrime varılamaz. Ama evrimin ardından devrim gelmezse, bütün gelişim boşa gider. Kabuğunu yarıp çıkamayan civciv cılk olur, ölür.
Diyalektik gelişim sürecini toptan özetlersek, onun göze çarpan üç momenti vardı: 1- TEZ, 2- ANTİTEZ, 3- SENTEZ…
Bu üç momentsiz hiçbir gelişim olamaz. Bu üç moment arasındaki ilişki nasıl gerçekleşir?
Basitçe ve tereyağdan kıl çekerce, birisinden ötekisine geçiş biçiminde süreç olmaz. Öyle basit ve tedrici geçiş momentleri, ancak Formel Mantık için, daha doğrusu Formel mantığın anlayış hayalhanesinde vardır…
Formel Mantık niçin böyle bir eğilimde kurulmuştur?
Çünkü, kapitalist sınıfı kendi devrimini başardıktan sonra, artık devrim istememektedir. Devrimi toptan inkâr edebilmek için, Varlıkta öyle bir değişikliğin bulunduğunu inkâr etmekten başka iş ve yürünecek başka kestirme yol yoktur.
Ne var ki Varlık, Doğa, Toplum ve Düşünce hiçbir zaman tek bir sosyal sınıfın keyfine ve isteğine uymamıştır ve uyamaz.
İşveren sınıfı bile gelişimin gerçek gidiş diyalektiğini örtbas ederken, bir davranışta bulunmaktan kendini alamaz: Diyalektiği İNKÂR eder. Demek burjuvazi bile, kendi düşüncesine rağmen, davranırken başvurmaktan kendisini alamadığı İNKÂR ile davranır. Diyalektik sürecin bütün zembereklerindeki işleyişe damgasını vuran da bu kesinliğidir. Hiçbir şey ötekini inkâr etmeksizin gelişemez.
Gerçeklik, Tez ile Antitezin ilişkilerinde hep karşılıklı zıtlaşmalar ve dolayısıyla da birbirini inkârlar gidişini gösterir. Tezin karşısına Antitez çıkar çıkmaz; Teze karşı çelebice ikiyüzlü okşamalarda bulunmaz. Onu düpedüz temelinden İNKÂR eder.
Sonra sıra Senteze gelir. Gelir gelmez; Tezin başına gelen inkârdan, Antitez dahi yakasını kurtaramaz. Bu yol Sentez, Antitezi inkâr eder. Antitez İNKÂRI mı temsil ediyor? Öyle ise, Sentez o İNKÂRIN İNKÂRI olur.
Ve bütün Varlığın diyalektik gidişi deyince, o gidişin en büyük biricikliğini temsil eden kanun İNKÂRIN İNKÂRI KANUNU olur: “Öyle ise inkârın inkârı nedir? Doğanın, Tarihin ve Düşüncenin olağanüstü genel olan ve sırf bu yüzden de en büyük yaygınlık ve önem taşıyan bir gelişim kanunudur; görmüş olduğumuz gibi, hayvanlar ve bitkiler dünyasında, jeolojide, matematikte, tarihte, felsefede uygulanışını bulduğunu gördüğümüz bir kanundur…..(Engels..) ”
(Anti-Dühring’den örnekler, alıntılar)
Örnekler
Cansız Doğadan, Canlı Organizmadan (Bitkilerden-Hayvanlardan), İnsan Topluluğundan Örnekler
(Yine Anti-Dühring’den örnekler,Kapital’den alıntılar, jeolojiden, arpa tanesi, kasımpatı-orkide, tavuk-civciv, böcekler-kelebek örnekleri…toplumsal değişmeler-alt üstlükler, devrimler…)
Friedrich Engels, “Ludwig Feuerbach ve Klasik Alman Felsefesinin Sonu”, (Marks-Engels, Werke, C.21)
Kıvılcımlı bu eserin çevirisini 1936’da, Marksizm Bibliyoteği Yayınlarından XII. Nolu eser olarak “Lüdvig Föyerbah ve Klasik Alman Felsefesinin Sonu” adıyla yayınlar ve yazdığı önsözün girişi şöyledir: “Starcke, Föyerbah [Feuerbach] hakkında bir kitap çıkarmıştı. Neue Zeit dergisi bu kitabın eleştirisini Engels’ten rica etti.Engels, evvela, 1886 senesinde Neue Zeit dergisinin 4 ve 5 numaralarında bu mesele hakkında bir iki makale yazdı. Daha sonra da, 1888 senesinde bu makaleleri bağımsız bir kitap halinde topladı. Makalelerle kitap arasında çok önemsiz değişiklikler var. İşte, Engels’in Türkçeye çevirdiğimiz “Ludwig Feuerbach” adlı eseri bu suretle meydana geldi” (Sosyal İnsan Yayınları, 1935 Çevirileri, Istanbul 2008, s.11) Ludwig Feuerbach (1804-1872) Alman filozofu
Friedrich Engels,” Anti-Dühring, M.E. Bilimi Altüst Ediyor”, 1931, Paris
Kitabın Türkçede yayınlanış adı, Anti-Dühring, Bay Eugen Dührings Bilimi Altüst Ediyor. Kitap sol literatürde kısaca Anti-Dühring olarak ünlenmiştir. Kitap ilk olarak 1878’de yayınlanır. Çok kapsamlı bir çalışmadır, (500-600 sayfa). Karl Eugen Dühring, (1833-1921) bir dönem Berlin üniversitesinde derslerde veren Alman filozofu, siyasetçisi. Bir dönem Alman sol çevrelerinde çok popüler olmuştur, oportünist ve metafizik düşüncelerini ortaya çıkaran Engels’in bu eseri olmuştur. Kısa bir bilgi için: http://www.solyayinlari.com/solyaz/ad2.html
Lenin, “Materyalizm ve Ampiriyokritisizm”, Collected Works, C.14
Lenin’in 1908 de yazıp, 1909’da yayınlanan felsefe üzerine en bilinen eseridir, alt başlığı “Gerici Bir Felsefe Üzerine Eleştirel Notlar” dır. Diyalektik Materyalizm anlatılır, bu anlamda marxist literarürde önemli eserler arasındadır.
Lenin, “Halkın Dostları Kimlerdir?”, 1894, collected Works, C.1
1894’de yayınlana bu eserin tam başlığı, “Halkın Dostları” Kimlerdir ve Sosyal- Demokratlara Karşı Nasıl Savaşırlar? Narodnikler (Halkın Dostları grubu) eleştirilir. Narodniklerin, diyalektiği ve tarihsel materyalizmi çarpıtmaları karşısında yazılan yazılardır. Marx’ın eserlerinin yorumuyla cevap verir narodnik teorisyenlere. Bu anlamda önemli bir eserdir, Diyalektik konusu incelendiğinde. (Hegel ve Dühring e karşı Engels’in eleştirilerine dayanır)
Lenin, “Bir Yol Daha Meslek Teşekkülleri Üzerine”, 1920, Collected Works, C18
Hegel, “Hukuk Felsefesinin Temel Çizileri”
Georg Wilhelm Friedrich Hegel (1770-1831), alman filozofu. Marx’ın diyalektik materyalizmi, Hegel’in idealist diyalektiği birbirlerine taban tabana zıttır. Ama maddeci diyalektiğe ulaşmada Hegel’in idealist diyalektiğinin önemi tartışılmazdır. Gerek Hegel, gerekse de Feuerbach Marx-Engels için onların öncüleri olarak önemli Alman filozoflarıdır. Hegel’in, 121’de yayınlanan bu ünlü kitabı Türkçeye, değişik adlarla, Hukuk Felsefesinin Prensipleri (veya Ana Çizgileri) adıyla çevrilmiştir.
Lenin, “Diyalektik Üzerine Problemler”, Marksizm Bayrağı Altında, No, 5-6, Mayıs-Haziran 1925, Collected Works, C.38
Türkçeye “Diyalektik Sorun Üzerine” diye çevrilmiş bir yazı, 1915’de yazılmış, 1925’de yayınlanmış
K.Marx-F.Engels, “Kutsal Aile yada Eleştirel Eleştirinin Eleştirisi”, 1845’de yayınlanır. Marx ve Engels birlikte yazmışlardır, hedefleri genç Hegelciler ve bu çevreden olan Bauer kardeşler’in idealist görüşleridir. Kitabın biraz tuhaf olan ismi de, Bauer kardeşlerin yayınladığı “Eleştirel Eleştiri” adlı çalışmayı hedef almalarındandır.
Yararlanılan Kaynaklar
1-Fuat Fegan, Dr. Hikmet Kıvılcımlı Bibliyografyası, Murat Matbaacılık, Istanbul, Ocak 1977, s.15, 21, 72, 73
2-Fuat Fegan, Dr. H. Kıvılcımlı Arşivi, Yurtdışı Kataloğu (IISH), s.43-44, 54
3-H.K.-Arşiv (IISH), s.8, 12, 11
4-IISH Folder 67, 72, 73, 196
5-Diyalektik Materyalizm Nedir? Ne Değildir? -Köksüz Dijital Yayınlar-Internet. Yazıdaki alıntılar bu yayından alınmıştır.
6-Dr.Hikmet Kıvılcımlı Sempozyumu Bildiriler, Köksüz Yayınlar, Ocak 2013, s.160-161
Ekler
1-Kitabın IISH’daki orijinalinden sayfalar (IISH-Folder 67, s 44,56,57,58,62, Folder 72- s 2,3,46, Folder 73- s 1,54)
2-Kıvılcımlı’nın Anti-Dühring çevirisinden bir sayfa (IISH-Folder 196)
(*) Kıvılcımlı’nın, bu isimde bir çalışması kitap olarak var mı? Araştırılması gerekiyor.